Metafizik


METAFİZİK

Varlığı, varlığın ilk ilkelerini ve nedenlerini konu alan felsefenin bir dalıdır. 
İlk felsefeciler tarafından, "fizik bilimlerinin ötesinde kalan" anlamına gelen "metafizik" sözcüğü ile felsefeye kazandırılmıştır. 
Etimoloji ve Tarihçe Metafizik terimini ilk olarak Aristoteles'in eserlerini kendine göre düzenleyen Yunan Peripatetik filozof Rodos'lu Andronicus'un, M.Ö. 70 civarında Roma'da kullandığı sanılıyor. 
Onun düzenlemesine göre, asıl adı "İlk Felsefe" veya "Teoloji" olan risale, Fizik risalesinden sonra gelmekteydi. Böylece de, İlk Felsefe meta (ta) physica, ya da fiziği izleyen olarak biline geldi ve zamanla kısaltılarak metafizik oldu. Metafizik, "fizikötesi" ya da "doğaüstü" olarak Türkçeleştirilmiştir.
Felsefe tarihinin ilk metafizikçileri Parmenides ve Platon'du.
 Sonraki yüzyıllarda metafiziğin en önemli konularından biri olarak görülen dünya ile gerçek dünya ayrımı ilk kez bu düşünürlerce dile getirildi. Platon, sürekli değişen duyulur dünyanın geçici nesnelerinin karşısına; değişmeyen, duyulara verilmeyen, düşünce yoluyla ulaşılabilir bir dünya yerleştirdi.
Aristoteles, bunu farklı bir biçimde yorumladı. Ona göre; madde her zaman kendi üst biçimine doğru sürekli bir devinim içindeydi. Dolayısıyla Aristoteles için, maddi dünya organik bir değişim içindeki bir süreklilikti.
Rene Descartes, bütün varlığı temelde, "yer kaplayan madde" ile "düşünen zihin" olarak iki bağımsız alana ayırdı. Bu kavrayış içinde Tanrı'nın konumu yalnızca, maddeyi yaratmış bir ilk neden olmakla sınırlıydı; ilk yaratılıştan sonra her iki dünya da kendi yasalarıyla işliyor, aralarındaki ilişki de insanın ruhu ile bedeni arasındaki ilişki aracılığıyla kuruluyordu.


Varlıkları birbirinden ayıran özellikleri bir tarafa bırakınca geriye kalan ilke ve nedenler metafiziğin konusudur. Neyin gerçekten var olduğu ve görüşün ardındaki gerçeği arar. Fiziğin ardındaki temellerle ilgilenir. Çağdaş zamanlarda fiziğin ilgilenmediği şeyler metafizik olarak algılanmıştır. Bunun sebebi deney ile ulaşılan bilgiyle yetinmemesi, varlığın ardındaki sebepleri merak etmesidir. Din veya sezgi metafizik olmakla itham edilmişse de aslında metafizik öte dünyalarla değil bu dünyadan yola çıkar. Yaşadığımız varlığın özünü araştırır. 
Yüzyıllarca metafiziğin içinde olan Din felsefesi, Aklın felsefesi, Algı felsefesi, Dil felsefesi ve Bilim felsefesi gibi konular kendi alt başlıkları altında incelenmeye başlanmıştır. Bir zamanlar metafiziğin konusu içinde yer almış konuların hepsinden söz etmek çok yer tutabilir. İncelemeleri; "varlık, varoluş, evrensel, özellik, ilişki, sebep, uzay, zaman, tanrı, olay" gibi kavramlar üzerinedir.

Metafiziğin; felsefenin geniş alanında yeri olup olmadığına ilişkin tartışmalar yapıldı. Birçok filozofun bu konudaki düşüncelerini özetlemek gerekirse;
David Hume'a göre "Bilgi sezgisel deneylerden gelir. Yargılar dışında hiçbir şey bilinmez ve bunların doğruluğunu ölçmek olanaklı değildir. Neden-sonuç ilişkisi yanlıştır. Yargılar birbirini izler ve bunlarla bir neden sonuç ilişkisi kurulamaz. Metafizik o halde, var olmayan bilginin arayışıdır. Verimsiz, zaman tüketici ve saçmadır."
John Dewey ise metafiziğin, felsefenin yararsız ve sahte bir dalı olduğunu ileri sürdü. Immanuel Kant, metafiziğin var olmayan sorunlarla ilgilendiği sonucuna vardı. Kant'a göre, metafizikçiler bu bilginin gözlenen ya da varsayılan verilerin biçimi ve aralarındaki ilişkiye ait olduğunu gözardı etmektedirler. Deneyimlerin ötesine geçmek olanaklı değildir.
Bu eleştirilerin zamanla artmasıyla birlikte felsefede metafiziğe oranla bilgi kuramı ağır basmaya başladı. Giderek felsefe eleştirici bir tutum benimsedi.